Cumartesi, Aralık 19, 2009

Hiçbir blog yazımda başlık yokmuş yahu (bu tarafta vardır illaki, yeni tarafta yok asıl). Gerçekten aram kötü başlıklarla sanırım.

İlginç ama, hiç yok yani. Ki burada da toplasan 3-5 tane vardır. Orta 2'deydim, 5 puanımı kırmıştı hoca; başlığı unuttum diye. Sanırım böyleydi. Demek ki neymiş: Zorla güzellik olmaz.

Hazırsanız ilk kez kullanacağım, heyecanlıyım: swh

Pazartesi, Aralık 14, 2009

Hani eski bir şarkı vardır, ya da eski bir film. Hatırlayamazsın tam. Ama hiç unutamazsın.

İşte; sonra arar, bulursun onu. Ama o eski tadı alamazsın ya, işte; o çok üzer beni.

Cumartesi, Kasım 21, 2009

o değil de. şey.
bide öbürü.
sonra beriki.

neyse böyle uzar.
unutmayalım bir ara uzatalım.
tercihen rakı sofrasında.

bazen (değil çoğu kez) blog'un adresini yazarken "blogspot" yerine "blogpsot" yazıyorum (sürekli gamil yazmam gibi (ama çözdüm artık yazmıyorum, buton yaptım tıklıyorum (hem sonunda biri almış gamil'i zaten iyi))). baya komik, şey ediyim dedim.

şey ettimde aslında niyetim öyle değildi.

o değilde.
şey.

Cumartesi, Kasım 07, 2009

bla bla bla...

Cuma, Ağustos 07, 2009

"Rastgele"ye yazmıştım bunu. "Inside joke"ları biraz çok, ama ben seviyorum; ki onları anlamadan sevenler de var. Bilemiyorum...

-

Zengin, Labancı Üniversitesi'ndeki odasında mutlu bir şekilde oturuyordu. Kimbilir neyle uğraşıyordu; -bu konuda çeşitli teoriler olsa da konumuz o değil-. İşte bu Zengin, paşa paşa otururken; bir anda *fiyt* *fiyt* ses efektleriyle açık camı, kapalı perdelerinden içeri birşeyler girdi. Bu içeri giren şeyler *thud* *thud* ses efektleriyle de Zengin'in masasına saplandılar. Zengin şaşırdı! "O de ne ola ki?" dedi kendi kendine. Aslında Kemre oturuyordu arkasında ama onun kulağında kulaklık vardı, olayların hiçbirini duymamıştı. Zengin masasına saplanan şeylere yaklaştı ve şaşkınlığı adeta katlandı!

Bunlar shurikendi. Türkçemize kötü aksiyon filmleri ve japon çizgifilmleri ile giren "ninja yıldızları"! Zengin, "Hasktrastortu!" diyip; cama koştu. Böyle birşey mümkün müydü, bugüne kadar hala çözülmedi ama; Zengin'in şaşkınlığı daha da katlandı!

Dışarıda turuncu eşofmanlı; sarı, diken diken saçlı bir çocuk koşuşturuyordu. Ama ne koşuşturmak! Adeta *bızt* efektiyle ortadan kayboluyor, sonra ilerki dalda ortaya çıkıyor. Bir shinobi'nin yapması gerektiği gibi kolları geride patır patır koşuyordu. Zengin'i camda görür görmez; kendinden büyük ve saygı gösterilmesi gereken bir figür görmüş sokak çocuğu gibi "Pardon abi!" dedi yumuşacık bir sesle. Ardından sert bir sesle ekledi: "Hepsi o şelefsizin yüzünden!"

"LAAAAAN SASSSSKEEEEEEEEEEEEEEE!!!!! Allahın eziği gel buraya!!!!"
Tam o sırada pembe saçlı bir kız çıkıverdi ortaya:
"Naruto-kun lütfen Saske-kun'u kurtar!" Adının Naruto olduğunu anladığımız sokak çoçuğu, sevecen gözlerle kıza baktı ve dedi ki:
"Bak Sakura-chan, seni çok severim bilirsin. Ama o gerizekalı yüzünden beni kızdırma yemin ediyorum çakarım sanada bi tane!".
Adının Sakura olduğunu anladığımız, pembe saçlı kız "Shannarooooooo!" diye bağırıp; adının Naruto olduğunu anladığımız sokak çocuğunun tepesine okkalı bir tane yapıştırdı!

"Len hepsi senin yüzünden, Allah'ın eziği; gerizekalı emo Saskeeeee!" diye hüzünle söylendi adının Naruto olduğunu anladığımız sokak çocuğu.

Zengin camdan içeri girdi ve düşündü. "Bu Labancı'dakiler mi manyak, yoksa benim öğlen yemeğinde yediğim küçük çocuğun tarihi mi geçmişti?". Tam bu saniyede monitörde ayakbaşparmağı kopan adamı gören Kemre, bayıldı ve tekerlekli sandalyesiyle beraber, yuvarlanarak geriye düştü.

Cumartesi, Temmuz 25, 2009

Aslında o kadar çok şey var ki söylenecek...

İşin kötüsü "Yaaaa çok yoğunum valla, dötümü kaşicak vaktim yok!" diyecek bir durumda da değilim. Daha da kötüsü arada söylüyor olsam da, hiçbir zaman diyebilecek durumda olacağımı da sanmıyorum.

Ayrıca söylenecek şeyleri "çok"luğu da hiç azalmayacak. Belki "bok"luğu azalır. Aslında bilemiyorum, herşey olabilir.

Ben küçücük bir çocuktum; herşey çok farklıydı, herşey aynıydı. Ben büyüdüm, küçücük bir çocuk kaldım; herşey çok aynı, herşey farklı. Zaten ben küçükken çok salaktım, büyüdükçe çok akıllandım. Ama ancak bu kadar olabildim. Anlayın ki ne kadar salaktım. Aslında küçükken herkes salak olur, büyüyünce ise çok daha kötü birşey. Hele bir de o herkesin olduğu "çok daha kötü birşey"i olup, hem de iyice salak olanlar var; büyüyünce, onların hali çok fena. Hiç sormayın, gece gece, erkek adam adam ağlarım. Sessizce ağlarım, pek göz yaşı da dökmem ama arada nefes filan çekerim. Olur bazen. Sert görünürüm, ya da doğrusu olduğumdan farklı görünebilirim ama arada bende zırlarım. Bazende cümlelerin başıyla sonunu kaçırırım. Bazen paragrafların da ve bazen yazıların da... Birkaç kez hayatların da başlarıyla sonlarını kaçırdım. Ama "merhamet"...

Bazen düşünüyorum da, - aslında bazen değil sık sık, - aslında sık sıkta değil bazen -- bilemiyorum. Zor şeyler, arada bir de kolay. Ama kısmen zor, hükmen kolay.

Aslında hiç durmasam belki hep yazabilirim. Ama ne kadar anlam ifade eder onu hesaplayamıyorum. Ayrıca aynı tonda gider mi şittiremiyorum. Kısmen oluyor da, fiilen olmuyor.

Aslında şiirde yazarım çok iyi. İlk şiirimi İnglizce yazmıştım inanmazsınız. İlk dinleyen - zaman tutmuştum - tam 5 dakika gülmüştü. Ay bi dakka! Ondan önce de yazdım ben. Ama o önceki yazdıklarımdan biri de İnglizce'ydi. Evet İnglizce'm çok iyidir. Gene de olmuş. Absolutely and wonderful. Sometimes, everyone, minimally, forgetful...

O değil de olmuyor. Ya tamam, oluyor da; daha da olabilir. Verimlilik artabilir. Teşvikler arttırılmalı, bürokratik engellerin önüne geçilmeli.

Acaba ben, ben olmasaydım; ben kim olur du? Ya da bir film çeksek, o film benim hayatımı anlatsa, - çok bariz ben seyretmem o filmi - belki holivud yapımıysa, seyirciye oynadılarsa olabilir - aaaa belkim 3d yaparlar - bariz ben seyretmem o zaman ---- beni kim oynardı? Nasıl çalışırdı o role? Hangi yöntemi kullanırdı? Yok beğenmedim bu paragrafı. Be'encil oldu.

Bazen hayaller kuruyorum, belki fark etmişindir; ki pek çaktırmam. O hayaller bazen gerçek oluyor. Ama bazen olmayacaklarını bilerek kuruyorum. Bazen de olmayacaklarını bilerek kurmadan edemiyorum. "Kurma" diyorum, "Dur" diyorum; olmuyor.

"..." diyorum; 1,5 TL istiyorlar karşılığında. "O zaman bana ondan 4 tane!" diyorum. 5 veriyorum, "Üstü kalsın" diyorum, bir clark çekiyorum.

Dünya duruyor. Bazen de durmuyor.

Ama bazen, belki de, dün, ya da önceki basamakta, kısmen, veyahut, mamafih, bilfakika, fil bill...

Yok, sanmıyorum.

Salı, Mayıs 12, 2009

bazen "böyle" güzel şeyler yazabiliyorum. size güzel gelmeyebilir, ama ben seviyorum böyle yazdığım şeyleri. sınır tanımadan saçmalayabilmek, saçmalarken arada birşeyler söylemeye gayret etmek sevdiğim birşey sanırım. birkaç tane daha var böyle...

"ben direnişe direnmek istiyorum bazen.

"yeter lan direndiğiniz, iki dakka oturun da dinlenin. bi dinleyin bakalım ne diyo bu statüko? hayır illa aynı fikirde olun demiyorum yavrım, sadece bir sakin olun önce dinleyin" demek istiyorum bir yaşlı amca modunda bazen.

bazen de direnişe direnip statüko taraftarı olmak, ama bunu statüko yöntemleri ile değilde; direnişçilerin yöntemleriyle (topla, tankla, ağır sanayi hamlesiyle değilde gerilla taktiğiyle yani) yapmak istiyorum.

bazen de sadece direnmiş olmak için direnip, "banane banane" demek; -hep sevdiğim karakterlerin, sevdiği kızların olduğu gibi- şımarık olmak istiyorum.

ve bazen de direnmek istiyorum çılgınlar gibi durdurulamayacaklara. dalgaları karşıma alıp "hattir len ordan" demek; dönüp, mayomu indirip, "popona bunu kendi başına yazabilmiş olman da büyük başarı" diye takdir edilmek istiyorum; -bart simpson gibi-.

ve belki de, son olarak, bazen; direnmek için çıkıp dalgaların karşısına; kendimi bırakmak istiyorum kumlara. kim ne yaparsa yapsın. "benim istediğim sadece 'ruhe' " diye düşünmek istiyorum.
-
ayrıca üst karakter tuşuna beş kere üst üste basmak ve yapışkan tuşlar açılmasın, açılırken o iğrenç sesi çıkarmasın istiyordum.
tam yazacaktım nazım modunda bişi, ilk harfi büyük mü olsun küçük mü olsun derken çıkan o godoş sesle dağıldı bütün dikkatim. tanrılardan bir mesaj olmalı, herşeyin, heryerin bir yeri ve zamanı var diye..."

diye yazmışım, oyungezer forumlarına 2008'in 15 mayıs gününde, saat 1'i 8 geçe...

Pazartesi, Nisan 20, 2009

"devlet tarafından atanmış bir kurumun internet üzerinde kimin hangi bilgiye ulaşıp ulaşamayacağına karar vermesi insan haklarına aykırıdır. web siteleri kullanıcıların istekleri doğrultusunda bağlandıkları yerlerdir. kullanıcılar isterlerse bir web sitesine bağlanmayabilirler. bu güçleri ve imkanları mevcuttur. bir kullanıcı bir siteye bağlanmak istiyorsa bu onun tercihi ve hakkıdır. bağlanmak istemiyorsa bu yine onun tercihi ve hakkıdır. halkın kendisine hizmet etmesi için görevlendirdiği kurumlar hadlerini aşıp halka neye ulaşıp ulaşmayacağını bilmeyen cahil cühela muamelesi edemezler. ebeveynlerin çocuklarını sakıncalı içeriklerden koruması için çok sayıda bedava ve ücretli yazılım mevcuttur. bu yazılımlar bir web tarayicisini kullanmaktan daha karmaşık teknik bilgi gerektirmemektedir. devletin milletini küçük düşürmesi ve ebleh yerine koyması yasaktır."

Alıntı:ek$i

Cumartesi, Şubat 28, 2009

Skeleton Warriors

Sene 97-98, 10-11 yaşlarındayım. KanalD'de sabahları çok erken saatlerde bir çizgi film yayınlanıyor, çok seviyorum; ama sabahları çok erken olduğu için bir türlü adam gibi seyredemiyorum kendisini. Ancak birkaç bölüm seyredebiliyorum ama genede aklıma kazınıyor. Yıllar sonra, -birkaç ay önce- bir sohbet ortamındaki muhabbetten sonra internetten arayıp buluyorum.

"Skeleton Warriors"

93-94 yıllarında Amerika'da 13 bölüm yayınlanmış.
3-4 sene sonra, hangi yayıncı 13 bölümlük bir çizgifilm satın alıp, sabahın köründe gösterip beni bu hallere sokar bilemiyorum. Canı sağolsun... Benden başka hatırlayan var mıdır acaba?


YouTube yasak? Yasaklayanlar, http://sozluk.sourtimes.org adresine girip en alttaki o küçük yazıları okusunlar!

Çarşamba, Şubat 11, 2009

'hayallerin hayalcisi'ne koyduğum şeyin çok daha güzeli ve belki de esin kaynağı için:
Salih Memecan'dan Kare Düşünce
Uzun yıllar önce rastgele okumuştum, çok ama çok beğenmiştim. İnternette tekrar bulamazsam diye çok korktum, ama tabiki internette bulamayacağımız hiçbir şey yok... Kesinlikle herkese tavsiye ederim.

Çarşamba, Şubat 04, 2009

Kütük

Kaplan'ın seyir defteri:
Kaptanı yedim! Röaaaargh!

  • -Benim meşhurdur internet kesilmelerim bilirsin. Onlardan birini daha yaşadık, kazasız belasız atlattık. "Peeeeg! I'm home!" durumları söz konusu tekrardan... Hayırlı olsun efem...
  • 'hayallerin hayalcisi'ne ufak birkaç değişiklik yaptık. Aklımda yazılacak şeylerde var, umuyorum gelecekler kısa zamanda...
  • En son 'post'u yazdıktan 10 saniye sonra itibari ile saçma gelmeye başlamıştı; silinmesi bugüne nasipmiş. Ayrıca 'hayallerin hayalcisi'ndeki son iki 'post'a da 'edit' gelecek; arada giden 'comment'ler olabilir, şimdiden kusuruma bakmayınız.
  • Sansürle ilgili yazılmış çok güzel bir yazıyı buraya koyuyorum; hepinize de okumanızı tavsiye ediyorum:
    Oyungezer Dergisinin 2008 Kasım sayısında Serpil Ulutürk tarafından yazılmış olan şahane yazı
  • Sansürle ilgili bir diğer ilginç çalışma ise Uykusuz yazarlarından Memo Tembelçizer'in hazırladığı "pornoma dokunma". 'Porno' konusu tartışmalı olsa da, site olaylara sadece 'porno sayfalarının kapatılması' gözünden bakıyor gibi gözükse de; içerdiği yazılar güzel yerlere dokunuyor bence.
 

Dinlediğiniz için saolun... Biz hep burdayız..