Rehberlik dersinde, rehber hocamız Ayşe Yollu bize bir soru sorarak derse başladı. “Özgürlük nedir?” Sadece özgürlüğün tanımında bile değişik fikirler vardı. Oysaki bir kelimenin anlamı herkese göre aynı olmamalı mı? Bazı kelimler herkese farklı mânâlar uyandırıyor demek ki.
Bence özgürlük, herkesin istediğini yapabilme hakkına sahip olmasıdır, tabiki bazı sınırlar çerçevesinde. Peki bu tanım ne kadar doğru?
Belki de öncelikle tanımda ki çelişkiyi ortadan kaldırmak gerek,hem “istediğini her şeyi yap” deyip, hem “sınırlar koyarsak”; özgürlüğü hapse mi atarız? “Birinin özgürlüğünün bittiği yerde, bir diğerininki başlar.” Özgürlük deyince çoğumuzun aklına ilk gelen cümledir; bu çelişkinin cevabı. Özgür olmak sınırsız olmaktır. Ama herkes sınırsız olursa; bu hayat nerede başlayıp nerede biter? İşte bu yüzden “özgürlük” kelimesini bile kısıtlamış insanoğlu. Herkese bir bahçe vermiş, “İşte burada oyna ama sakın diğer bahçelere geçme” demiş. Aynen Tanrının Adem’e dediği gibi. İnsanoğlu sınırlı bir sınırsızlığa mahkum. Komik değil mi?
Tanımda “istediğini yapabilmesidir” yerine “istediğini yapabilme hakkına sahip olmasıdır” dedik. Bu da bizim sınırsız özgürlüğümüzle çelişiyor. Bunun sebebi şudur; özgürlük doğrudan eşitliğe bağlıdır, eşitliğin olmadığı bir yerde özgürlük de sınırlı olur. Bir kişinin bahçesinde havuzlar, tenis kortları varken; diğerinde ancak tek kale top oynanacak alan varsa; insan nasıl özgür olabilir ki? Her insan bir Ferrari’ye binmek ister, ama binemez. Özgürlük Ferrari’ye binebilmesi midir peki? Binemeyen adam özgür değil midir? Özgürdür. Peki, neden binemiyor, Ferrari’ye? Yoksa özgürlük o arabaya binebilme hakkına sahip olmak mıdır?
Özgürlük tanımını bile sınırlandırıyorsak, bu nasıl bir düşüncedir?
Atalarımız her ne kadar bazen birbirleriyle çelişkili sözler söylemiş olsalar da, aslında hep doğruyu söylemişlerdir. “Ademoğlu çiğ süt emmiş.” “Bal tutan parmağını yalar.” sözlerini ve deminki iki sınırlandırmayı birleştirelim.
1984 romanın yazarı George Orwell, önceleri Rus Devrimine inananlardandı. Bu ütopyaya o da pek çokları gibi kendini kaptırmıştı. Fakat gerçekleri gördükten sonra şunları yazacaktı:
“Her hayvan eşittir, ama bazıları daha fazla eşittir.”
Tamamen eşitliğe dayanan bir sistemde bile eşitlik olmazken, dünya üzerinde eşitlik nasıl olabilir ki? Eşitliğin olmaması güçlü ve güçsüzü ortaya çıkarır. Ama dedik ya “Adem oğlu çiğ süt emmiş.”, güçlü olan güçsüzleri koruyacağına daha çok güç peşinde koşar. Güçlü özgürlüğünün sınırlarını her gün büyütür; başka bahçeleri kendi bahçesine katarak. İşte bu yüzden tanımıza sınırlandırmalar koyarız. Güçlü, güçsüzü ezmesin diye. Ama kurallar, tanımlar yıkılmak içindir.
Dünyanın her yerinde insanlar eşit doğar, derler. Güzel bir hayaldir ama sadece hayaldir. Bir hayvanın iki, diğerinin dört bacağı varken nasıl eşit olabilirler ki? Nasıl istediklerini yapabilirler ki? İki bacaklı tavuğa, doğa yasasını koymuştur: “Sen en çok falanca hızla koşabilirsin.” diye. Daha hızlı koşmak isteyen tavuk nasıl özgür olabilir ki? Annesinin karnından kara derisiyle çıkan Amerikalı çocuk nasıl özgür olabilir ki?
İşte bu yüzden özgürlüğün, sınırsız özgürlüğün, sınırları vardır.
Yok mudur peki sınırsız özgürlüğü yaşayanlar? Olmaz mı? Ama şaşırmayın, sınırsız özgürlüğü yaşayanlar güçlü olanlar değillerdir. Onların da sınırları vardır. Tavuktan hızlı koşan kedi hayatının sonuna kadar uçmayı öğrenemeyecektir. Asıl özgür olanlar, özgürlüklerini arayanlardır.
Martı Jonathan Livington özgürdür. Ama özgür olmasının sebebi özgür doğması değildir. Özgür olmayı istemesidir. Diğer martılar balık avlarken o istediği şeyin peşinden koşmuştur ve yüz kırk mile ulaşmıştır, özgürlüğüne ulaşmıştır.
Santiago mutlu bir çobandır kendince. Fakat Salem Kralı ona hayallerini sunar. Kutsal menkıbesinin peşinden koşar ve kendi evinde özgür olur, gerçekten özgür, sınırsız..
Hayatta hiçbirimiz eşit doğmuyoruz; işte bu yüzden özgürlüğümüzü sınırlandırıyoruz. Goethe’nin de dediği gibi:
“Bir küçük halka
Sınırlandırıyor yaşamımızı”
Bu tanımı gerçek haline çevirmek bizim elimizde. Ne zaman ki herkes kendi özgürlüğünü bulur; işte o zaman sorunun cevabı her zihinde aynı olur:
“Özgürlük nedir?”
the best laid plans
1 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder