Çarşamba, Şubat 14, 2007

Sabır, önemli erdemlerden biridir; buna hep inanırım. Fakat, erdemler hakkında konuşmayı çok seven bilgelere, üstatlara bir sorum var.

Nereye kadar?

Pazar, Şubat 04, 2007

Blood Diamond diye bir film var. Ben beğendim, bence gidin görün. Klişelerle dolu. Ama sınırsız sayıda...(Dikkat!!! Spoiler içerebilir !!!) Ernest Hemingway'ın bir romanı var, "Çanlar kimin için çalıyor" diye. Hatta Metallica'nın şarkısıda var. Kitabın sonu, şarkının odak noktası; resmen filminde sonu... Yok artık dedim. Ayrıca sonunu beğenmedim. Artık eskisi kadar duygusal değilim galiba (= (!!!Spoiler bitti!!!)


Film bence güzel. Kız güzel, oğlan güzel, sahneler iyi, çekim fena değil. Oyunculuk eğer aksanlar doğruysa iyi (ki benim hoşuma gitti doğru yanlış bilmem). Ben beğendim.

Ama beğenmeyecek olsanızda gidin. Gidin eğer farkında değilseniz bazı şeylerin farkına varın.

Geçenlerde, Swarovski adlı markayı merak ettim. Lan niye bunlar cam gibi ama bu kadar pahalı? Hem kristal ne ki? Elmastan farkı ne? Elmas niye değerli ki? Böyle bir çok soru vardı kafamda bazılarını cevapladım, bazıları hala cevaplanmadı. Ama filme gidin ve sadece bu parlak taşları görmeyin. Biz kıçımızı serip rahat oturabilelim diye, götlerinden ter akan normal insanları görün. Sadece işçileri, zencileri değil... Gidip John Steinbeck'in Pearl'unu okuyun....

Hiç sevmem kendisini, aslında babasını da sevmem. O da tanısa beni sevmez herhalde. Bugün bir yazısı yayınlandı. Kendisi çok şahane bir gazeteci ya; 11 sene önce yaşanan bir olayın, 3 sene önce çekilmiş filmini konu etti. Diyeceksiniz ki ne kadar önemli olursa olsun zorunda mı adam bilmek, yazmak? Yok değil de. O bir gazete yazarı madem yazacaksın, zamanında haber al, zamanında yaz... Herşey bittikten sonra değil. Hoş hiç bir şey bitmedi ama... Neyse ayaküstü saydırdım. Okuyun bugünki yazısını. Ayrıca filme gidin; Afrika'yı görün, iç savaşı görün, Rwanda'yı görün, Hutu'ları Tutsi'leri görün... Kimisi için herşey, kimisi için hiç birşey uğruna akan kanları, kazılan mezarları görün...

Diyeceksiniz ki, lan Rwanda' ya yardıma mı koştun? Yok, benimde haberim 2 sene önce oldu olaydan. 5 kuruş para mı yolladın? Yok. Ben sadece bilin diyorum öğrenin ve senin, benim, onun, şunun, bunun, çocuğu gibi hiçbirşey yapmayın... öyle oturun evde...

Hayde gençler hepbecenek!

This Is Africa! You sons-o-bitches!
Bundan herhalde 3 yıl fln önce karatahta'ya yazmıştım bunu. Eğer hafızam beni yanıltmıyorsa, şu an için çok saçma gelen bir sebeptendi. Şimdi gene yazacağım ama bu sefer daha evrensel. Ama bir sonraki yazımla bir alakası yok o kadar evrensel değil. Henüz aktivist olmadım...

Japonlar'ı bilirsiniz; hani şu ufak boylu, çekik gözlü, çok akıllı, kareteci insanlar. Deprem ve tsunamili bir adada sıkış pıkış yaşıyorlar. Ben çok severim kendilerini. Gerçekten! Anatoayşteyimas!

Eski vakitlerde, Samurai denen kişiler yaşardı bu Japonya'da. Kendileri Shogun'ların en seçkin askerleriydiler. Aynı zamanda erdemlerin yaşayan bir göstergesi. Bir tür doğu şövalyeleri diyebiliriz rahatlıkla... Savaş tarzları, hayata bakışları, yetiştirilişlerinde hem farklar hem benzerlikler vardı.

Samurai'ların günümüz toplumunda bilinen özelliklerinden biri, onurlarını kaybettikleri zaman uyguladıkları intihar geleneğidir. Harakiri.

Onurunu kaybetmek pek çok sebepe dayanabilirdi; savaşı kaybetmek, korunacak kişiyi koruyamamak... Onurunu kaybeden savaşçı harakiri yapar ve ruhlar dünyasındaki yerini alırdı.

Harakiri, pek çok filmde yanlış lanse edildiği gibi yapılmazdı. Harakiri yapmak için, Samurai'ların normalde kullandıkları uzun kılıçları - katana - kullanılmazdı. Onun yerine kama veya hançerden biraz daha uzun ama aynı işlev için kullanılan wakizaşi'ler kullanılırdı. Önceden harakiri tek başına yapılan bir hareketken, daha sonraları çok acı verdiği için bir yardımcıda bulundurulmaya başlandı.

Harakiri yapacak kişi, yere dizlerinin üzerinde oturur wakizaşi'yi göğsünün sağ alt kısmına saplar önce sola, sonra yukarı çekerdi. Bağırsakları dışarı dökülürkenki acı çok fazla olduğu için yardımcısı da katana ile başını keserdi...

İyi ki şu an bir wakizaşim yok...

not:ya çok uzun yazdım hikayeyi resmen asıl yazacağım konudan uzaklaştım =) ayrıca bu bir intihar bildirgesi veya isteği değildir. camus'ü okumuş ve anlayana kadar (yani anlayabildiğim kadarıyla) kıçını patlatmış bir adamım, işim olmaz öyle şeylerle... ayrıca öyle ümitsiz fln değilim, ümitten fazla sahip olduğum birşey yok... eeee bu da olmadı ki! lan bi sinirimiz bozukken yazı yazdırmıyosunuz lan!

She is never Desperate... or Lost... She is Veronica Mars


Bir dizi var. Amerika'da 3. sezonunda. Lost'la fln beraber başladı. Hatta direk aynı saatte yayınlanıyordu. Çatışmayı kaybetti başka saate konuldu, ama savaşı kaybetmedi. Şahane dizi! Resmen bomba yani. Hastasıyım. Snek'te yayınlanıyor, şu anda 1. sezon 11. bölüm civarında, gün içinde saat 15.00, gece 3.00'da fln. hafta sonları 3+2 diye tekrarıda var. Konuyu filan üşendim anlatamiyacağım. Öyleki imdb veya wiki veya ek$i'den link vermeye bile üşendim. Girin bakın ya herşeyi biz mi yapıcaz? =) Zaten beni bilen bilir, öyle kötü tavsiye vermem genelde... Aşık olmasam, Veronica'ya aşık oluyorum diyeceğim ama insan iki kere aşık olamaz yani =) dimi? Çevir oğlum çevir... ehehe

Reankarnasyon? Böyle mi yazılır acep?

Bir internet sitesi var. (Heh siz şimdi hemen merak edersiniz; "Hani link, hani link?" dersiniz. Alın ülen alın, utanmaz kör kurbağalar =). Link ) Doğum tarihinizi giriyorsunuz. Size önceki yaşamınızda kim olduğunuzu söylüyor.

Yok artık diyorum! Yok artık! Yok artık! Yok artık! Ali Sami!

Diagnosis:
I do not know how you feel about it, but you were female in your last earthly incarnation.
You were born somewhere around territory of modern USA South-Center approximately on 1450.
Your profession was chemist, alchemist, poison manufacturer.

Your brief psychological profile in that past life:
You always liked to travel, to investigate, could have been detective or spy.

Lesson, that your last past life brought to present:
You should develop self-love and ability to implant hope into hearts of people. Ambition -- is not everything. True wealth is buried in your soul.

ABİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİİ! DURUUUUUUUUUUUUUUUUUN! YOK ARTIIIIIIIIIIIIIIIIIK! OLMAZZZZZZZZ BÖYLE ŞEYYYYYYYYYYYYYYYYYY!
neyse bunu yazmicam şimdilik ama şöyle bişey söyliyim. 2oo sene farkla tamamen aynı şey çıkar mı abi iki insanda? diceksinizki mert saçma mısın? herhalde internet sitesinin database'i var her tarihe sallıyo. toplasan toplasan farklı 2o-4o tane vardır. denk gelmiştir. lan hangi insanla aynı geldi yanlız.... allahım neler oluyor bu hayatta??

olağanüstü bir hayatta yaşıyorum.
amerikanlar ekstodineri derler ya ondan...

vay anasını ağzım açık kaldı...
ama ağzımı açık bırakan sebepler bomba ya...

ya biraz açıkliyim. biraz karışık bi yazı oldu ama ossun. benim için bu kadar uygun bişey çıkmazdı. ama ikinci girdiğim için benimle aynı şey çıkması zaten bomba. ama onun içinde bu kadar alakasız bişey çıkamazdı. yani site biraz garip dikkatli olun...

bu arada düzgün yazıyodum, gene heycandan çet ağzına kaydı... aman koyayım dibine... =)

sonradan gelen edit:baya yalan site =)
Ya yazıcam, harbiden yazıcam... Ne zaman bilmiyorum ama... 12 tane fln konum var hatta not aldım başlıklarını (= ehehe gerçekten baya üşengeç pis bi adamım... yaşasın chat ağazııııııııııı (=

Öhöm düzeliyorum...


-Ah geri döndün?
-Kim?

-Sen!
-Bir yere mi gitmiştim?
-Gitmemiş miydin?
-Hımmm... Bir dakika bir düşüneyim.
-Birşey soracağım.
-Sor tabii.
-Hayatında hiç bir zaman "Bir dakika" demedin, hep "bi dakka" dedin; şimdi niye öyle yazıyorsun?
-Ortaokulda bir Türkçe hocam söylemişti. Yazılarda kurallara uygun yazılır, ama sen onu okurken konuşma diline çevirmekte serbestsin.
-Biz konuşmuyor muyuz şu an?
-Konuşuyor muyuz? Ben yazışıyoruz zannediyordum.
-'Yazışmak' ne gudik bir kelime yalnız.
-Dinime küfreden... 'Gudik' ne ki?
-Bunu sen mi soruyorsun?
-Başka birinin sormasını mı isterdin?
-Hımmm... Bir dakika bir düşüneyim.
-Neyi düşünüyorsun ki?
-Kimin sormasını istediğimi.
-Yani başka biri sorsun isterdin?
-E, herhalde!
-...
-Yok artık! Şaşırmış numarası yapma!
-Numara yapmıyorum ki gerçekten şaşırdım.
-Ya yok artık ya! Hala seni şaşırtabiliyor muyum?
-İşin eğlencesi burada değil mi?
-Haklısın aslında galiba...
-Bu arada...
-Söyle?
-Benim sorduğum soruda kaynadı.
-Hangi soru?
-Heh, işte bende onu diyordum.
-Ağabey, sen iyice saçmalamaya başladın yanlız.
-Ağabey dedin millet gerçekten, kardeş sanacak.
-Gene aynı hoca çok şikayet etmişti mizahçılardan. Ağabey'i abi yaptılar diye. Bende ne zaman hitap kelimesi 'abi'yi kullanacak olsam, 'ağabey' yazmaya çalışırım. Bazen anlamayacak tipler oluyor, onlara 'abi' yazıyorum tabii, ya da vaktim olmuyor, unutuyorum falan... Uzun zamandır dikkat etmiyordum yanlız.
-Kim o anlamayacak tipler?
-Magazine sardık galiba?
-Ne alaka?
-Polemik çıkartmaya çabalıyorsun gibi bir his var içimde.
-Ne alakası var?
-Gülmesen daha inandırıcı olurdu.
-Gerçekten inanır mıydın ki?
-Tabiki hayır. Seni benim kadar iyi kim tanıyabilir ki?
-Bir insan diğerini ne kadar iyi tanıyabilir ki?
-Ooo, felsefe yapma. Hiç havamda değilim. Ayrıca bir girersem beni bir daha çıkaramazsın biliyorsun.
-Demin birşey fark ettim. Aslında kıllandım önce, sonra kontrol edince emin oldum.
-Ne o?
-Bir Türkçe hocası var ya ortaokulda?
-Evet?
-Onu bir sen, bir de ben söylemişim.
-Yani?
-Gerizekalı mısın?
-Yooo! Zaten ben anladım, sen anlat istiyorum.
-Gereksizsin yani?
-Konuya geri dönersek...
-Of! Aynı hocadan alakasızca bahsediyoruz. Kuşkulanacaklar?
-Okurlar mı ki? Dikkat ederler mi ki? Anlarlar mı ki?
-Ağabey, ben onu bunu bilmem. Ben kaçıyorum.
-Nereye gidiyoorsun?
-Yok, hani gidiyorum yerine kaçıyorum değil, harbiden kaçıyorum.
-Ne kadar kaçabilirsin ki?
-Ya iki rekat uzatma ya, hadi geliyor musun?
-Gelmeme ihtimalim var mı?
-Dene istersen?
-Yok, bugun hiç kastırasım yok.
-...
-..?
-Hala duruyorsun?
-Tamam ya!
 

Dinlediğiniz için saolun... Biz hep burdayız..